3 Ekim 2009 Cumartesi

Fala inanma, Pal'a inan

Madem herkes kendini mutluluğa adamış, o zaman ben de bu kervana kaptırarak kendimi, bana en çok mutluluk veren şeyi açıklıyorum şimdi. Bu nesilden talebim, bunu tüm dünya insanının faydalanacağı özelliklerini aşağıda belirttiğim aygıtı geliştirmesidir. Ben buna Past-Pal diyorum. (dedim az önce)


Eski ya da yeni, nihayetinde geçmişte kalmış ve bizim başımızdan geçmiş, yarım yamalak hafızamızda yer etmiş, ya da çoklukla yer bulamamış olayları yıllar (ya da günler) sonra "Abi, şu da şöyle olmuştu, sen de çıkıp börülce salatası yapmıştın da kedi Harry Potter bardağının üstünden atlayıp yeşil çiçekli fincanı kırmıştı" falan gibi bir içtenlikle tasavvur ederek o anları kristal berraklığıyla (anlayan anladı) yerine koyacak bir sistem arayışı içindeyim. Anlayamayan, kısa cümle severler için yazıyorum: Falın tersi. (Laf).


Uzun yazı okuyacak vakti olmayanlar bu kısmı skip edebilir:
Yıllardır kahve pişirdiğim insanlara fal bakıp, gördüğüm kötü şeyleri muhabbet daralmasın diye söylemeyen, onun yerine kalp kırıklığına büyük aşk, çakala horoz diyen bir insan olarak fal denen zımbırtının aslında tamamen insanların hayal gücünü perçinlemek için ürettiği bir oyun olduğunu bildirmek isterim. Zaten fal baktırıp da geleceğe dair haberleri falcıdan edinen insanlar, bu bilgileri bir kağıda yazıp gerçekleşme kontrolü yapsalardı, haybeye yatırdıkları parayla arkadaşlarında Starcucks'ta bol kalorili birer Frapiçuno ısmarlamanın ve karşılğında eskileri yadedmenin yeğ olacağını bilirlerdi.


Velhasıl, şu yapılsın: İnsanlar, hayatta başlarından geçen olayları sürekli olarak bir alana kaydetsin. Bu yazı, ses veya görüntü medyalarıyla olabilir. İçinde geçen insanlar etiketlensin ve herkes kendini bulabilsin. (Facebook gibi duruyor ama değil. Zaten yapılmış bişey olsa istediğim bu kadar oturup yazmazdım.) Asıl istediğim bu anların kayıt mekanizması, ara-bul kısmı çözüldü çünkü. Kayıt için, artık bir yolunu bulup insan beyninin kıpraşımlarını elektronik medya aygıtlarına aktarmanın yolunu bulsunlar. İnsan beyninin kıpraşımlarından kastım düşünce değil, algılar. Böylece sony cybershot'suz yaşayabilelim. (Teknolokoliklerin "bir gün parmaklarımıza telefon takıp çılgınca uzayda şişe kapmaca oynayacağız" rüyasından bıkanlar için) Kağıda basılı bir metni nasıl scan edip word'e atabiliyorsak algı ortamları arası transfer de icat edilsin (artık) ve anlara ait olay örgüleri, ister ses ister video olsun bir ortama kaydedilsin.


Hulasa; insanın karşısına, Galadriel'in aynasına bakarmış gibi, hiç beklemediği bir anda bir görüntü çıksın ve orada kırılan şeyin aslında Harry Potter bardağı olduğunu ama bardağı aslında benim bulaşık yıkarken kırdığımı hatırlatsın bana. (ürünün ikinci faz özelliği olarak kedi vb hayvanatın başından geçenlerin aktarımı düşünülebilir. O zaman ilk iş hamamböceklerini inceleyeceğiz.)

Hiç yorum yok: