21 Ekim 2008 Salı

Siyahımsı Süt


Hayatımda ilk kez Elif Şafak okudum. Ortak bir tecrübeyi birlikte yaşayacağımız için. Aslında Siyah Süt’ün konusunu dahi bilmiyordum kitabı almaya karar verirken, ama şimdi benzer hisleri paylaştığımızdan olsa gerek, bu konuda bir yazının olmasının ne kadar da faydalı olduğunu düşünüyorum.

Ben 3 aylık çocuk sahibi Tuğçe Saka. Hayatta nerede olduğumu yeni yeni kavrıyorum. Kendim için bir şeyler yapmaya bu hafta karar verdim. 3 ay sonra ilk defa bloguma el attım. Bilgisayarıma bir gazete portalını homepage olarak ilk kez dün set ettim. Çünkü benim de sütüm sanırım kararmaya başlamıştı. Mükemmel gaz çıkartmanın, mükemmel süt vermenin, mükemmel alt temizlemenin ve mükemmel pışpışlamanın tahammül sınırlarına yeni yeni geldim.

Elif ablanın Lord Poton’u 10 ay hanım kızımızla kalmış. Sanırım ben kendimi daha erken toparlayacağım. Yine de bu yazıyı yazarken, minik yatağından başını kaldırıp “eğu eğu” diyen velete, canı sıkılmasın diye “Canımın içi” diye seslenen de benim. Çocuk da yaparım, yaptığım çocuğa bakarım da. Kariyer de yapar mıyım aynı zamanda, bilemiyorum. Çünkü çocuk, yapmakla bitmiyormuş. Elif ablanın dediği gibi, hamilelik bir nehirse, çocuk sahibi olmak bir denizmiş. Neyse ki okyanus değil, kendimize ayıracak, daha boş yerimiz var. Sıkışalım.

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Yatar kitap okuma değneği


Son zamanlarda o kadar çok çalıştım, o kadar çok yoruldum ki en sonunda beynimin kıvrımları, kıvrım kıvrım kıvranıp yeni bir icadın yolunu açtı sayın seyirciler. Adını halen beğenmesem de yatar kitap okuma değneği adıyla piyasaya sürülecek bu müthiş aygıtın türeticisi olarak sevgiler sunarım. Beni siz tırlattırdınız.

Bu aygıt için 14. yy'dan kalma bir hatuna ihtiyacımızın olmadığını önceden belirtmek isterim. Bu çok demode olurdu. İhtiyacımız olan şey aslında bir adet kendinden kıvrılan boru, uçlarında da iki mandal (İki ucu mandallı değnek). Mandalların büyük olanını şekilde görüldüğü üzre yatağın başucuna takıyoruz. Diğer ucunu da serbest bırakıyoruz. Sonra altına sere serpe uzanıyoruz. Küçük mandala kitabımızı tutturuyoruz ve gözlerimizin yöneldiği hizayı hedefleyecek şekilde cart curt sesler çıkararak ayar yapıyoruz.

Böylece kitap okurken belimiz ağrımıyor, elimiz kolumuz, boynumuz tutulmuyor. Gerekirse çayımızı yudumluyoruz, çiğdem çitliyoruz. Allah ne verdiyse.

Tüm kitap okumaya seven bezginler camiasına sevgi ile sunulur.

28 Haziran 2008 Cumartesi

Poğaça Erkekleri ve Anne Tostu Kadınlarına özel pazarlama teknikleri

Sabahları işe yürürken burnuma esen kokusundan dolayı en çok sevdiğim -ve şu aralar yemem yasak olduğu için en çok nefret ettiğim- unlu mamuller dükkanlarının önünde genelde hep erkekleri görüyorum. Çalışan erkekler poğaça, çörek, simitleri alıp alıp işyerlerinin yoluna koyuluyorlar. İşyeri girişindeki döner kapının önünde, ellerindeki küçük poşetlerin içindeki hazır mamullerle sıraya giriyorlar. Ofiste ise çalışan kadın kesimi, domatesli, kaşarlı, marullu, salatalıklı tostlarının alüminyum folyolarını açıyorlar, 08:30-10:00 arası.

Gözlemleyebildiğim kadarıyla, cinsiyetlerin bu farklı sabah kahvaltısı ritüelleri, farklı iskan tercihlerine göre belirleniyor. Kadınlar ya evde kendileri hazırladıkları ya da annelerine hazırlattıkları tostları tüm doğallık ve sağlıklı lifleri ile midelerine indiriyorlar. Erkekler ise bekarsalar ya hiç bir şey hazırlamıyorlar evde, evliyseler veya aileleri ile yaşıyorsalar da potansiyel tost hazırlayıcının mamullerine "öeeyh taşıyamam şimdi" ya da "ofiste yiyorum ben" şeklinde tepki verdiklerinden unlu mamulcünün mamüllerine talim ediyorlar.

Bu müthiş gözlemden yola çıkarak, piyasadaki unlu mamulcülerin bu ayrıma biraz kafa yorup satışlarını arttırmalarının pek kolay olduğuna karar vermiş bulunuyorum. Burada önemli olan, hedef kitlenin çoğunluğunun erkek olduğunun belirlenmesi ve bu kitleye göre hareketlenmek. Poğaça isimlerini erkek egemen topluluğun dikkatini çekecek şekilde "yerim, çıtır, ısırık" yeniden tanımlamak, "bir poğaça alın yanında bedava permatik verelim" gibi erkekleri baştan çıkartacak yöntemleri uygulamak aklıma ilk gelenler.

Bu arada anne tostu kadınlarını da unutmamak lazım, onları da pazara çekmek için "annenizi zahmetten kurtarın", "aynı doğallıkta soğuk sandviçler/tostlar bizde de var" diyerek gazlamak, promosyonel olarak dizaltı kadın çorabı gibi tüketim hızı yüksek, maliyeti az ama erişimi zor ürünlerle pazarlama çalışmasını desteklemek yerinde olurdu.