28 Nisan 2009 Salı

Sağlıklılık karşılaştırması yapan web sitesi olsun

Şu anda ağzımdan suyu akmakta olan, içine bir komün dolusu şirinin sığabileceği hormon yuvası çileğe bakarak yazıyorum bunu. Masada bir bardak da kola var. Hormonlu çileği yiyeceğime kolayı içsem daha mı iyi olurdu? Bu konuda karşılaştırma yapabileceğimiz bir site olsun, ona göre rahat edelim karar verirken. İnsan her zaman da çim suyu içemez ya.

25 Nisan 2009 Cumartesi

Nedir bu film olayı aga?

Yeni nesil kordonuna bağlı kamerasıyla mı doğdu yoksa bizim zamanımızda ultrason yok diye biz mi uzak kaldık, anlamadım; bu "filmini gönder birlikte goygoy yapalım" çağrılarının neden bu kadar arttığını kavrayamadım aga. Şimdi aslında sahte araştırmacı gazeteci kimliği ile uğur dindar maskesi takıp bu çağrıların geldiği sitelere bir bakış atmak ve ona göre yazı yazmak gerekir ama ben orijinalliğim bozulmasın diye yapmayacağım bunu. Sadece sormak istiyorum, nedir bu "kısa filmini çek, interaksiyon olsun, ürünümüzle tanış, dokun ona, sev onu, okşa ve en yakın arkadaşını arkasından vur..." çağrısının arkasında gizli şey? Yok yanlış sordum, nedir bu yeni neslin filme merakı? Nedeeeen?

Bu sorunun cevabını bilseydim yazı yazmazdım heralde, sonuçta cevabını bildiğimiz konuları kafamıza takan bir tür değiliz. Mesela hayatta saçlayı yemeğe ne zaman koyacağım konusunda bir yazı yazmam. Neyse, kısacası bilmiyorum neden böyle olmuş ama neden böyle olmamış: Neden bu insanlara "Gel kızanım, bu ay iki satır şiir yaz, rüyalarında bestelediğin şarkıları gel şu 444'lü hatta mırılda, hadi o da zor mu geldi, iki cümle derle, sanatlı olsun" çağrısı yapılmıyor? Yapılsın ya. Film çok zor, kes yapıştır, uğraş, fotoşop gibi diil, kasamıyorum, ondan.

7 Mart 2009 Cumartesi

Güneşe hasret İskandinav mıyım, kurutma makinesini naapıyım?

İşte anlamıyorum ben bunu. Başlığı tekrar etmeye gerek yok. Hadi çok şükür bu sene iyi yağmur yaptı da biraz daha ucuza elektirik üreteceğiz. O yüzden kurutma makinesi, her ne kadar gereksiz olsa da bir Akdeniz ülkesinde, kendime hakim oluyorum.

Bekonun reklamına ne kadar sinir oluyorsam, Nestle'nin çıkardığı işe o kadar alkış tutuyorum bu aralar. Adamlar her reklamda gerçekten insanın içini okuduklarını gösteriyorlar. Mesela o Nescafe Classic'deki "Altın an" hakaten ne altın bir andır. Çocuğu yatırmışsın, kahve içmeyecek de ne yapacaksın? Sonra o 100. yıl reklamındaki her bir sahnenin kelimelere dökülüşü nasıl da adrese teslimdir. Asla bitmesin dediğiniz anlar oldu, evet olmadı mı?